6 Haziran 2014 Cuma

Kitap İncelemesi #12 (Anne Frank'ın Hatıra Defteri)




Anne Frank'ın Hatıra Defteri
       Anne Frank 

 Epsilon Yayınları 
Çeviren: Hakan Kuyucu
Özgün Adı: Anne Frank / Het Achterhuis
#Dünya Klasikleri
341 Sayfa - Ciltsiz

★ ★ ★ ☆ ☆


 Uzun süredir kendimi hazır hissetmediğim için okumayı ertelediğim bu kitabı sonunda bitirebildim. 


  '' Her şeye karşın insanların aslında iyi olduğunu düşünüyorum. '' 


KAPAK:

 Bu kitabı alırken özellikle Epsilon Yayınlarını seçme sebeplerimden biri de kırmızı ve krem renklerinden oluşan kapak tasarımı oldu. Tasarım için seçilen siyah beyaz fotoğraflardaki Anne Frank'ın hayat dolu gözleri ve sıcacık gülümsemesi ise sizi gerçek anlamda etkileyecek. 


YAZAR HAKKINDA:

 Anne Frank Yahudi bir ailenin küçük kızıydı. Ailesiyle birlikte Hollanda'da yaşıyordu ve Hollanda'yı çok seviyordu. 13 yaşında olmasına rağmen olgun düşüncelere sahipti ancak ona dışarıdan bakan biri kesinlikle tam tersini düşünürdü. Bunu önemsemiyormuş gibi görünse de aslında içine atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Her zaman güçlü durmaya ve ağlamamaya çalışıyordu çünkü bu zayıflıktı ve Anne asla zayıf biri olamazdı. Duygu karmaşaları yaşadığı doğruydu ve bu konuda ona en çok yardımı dokunan şey günlüğü olmuştu. Anne Frank günlüğü yalnızca kendi için tutuyordu. Bir başkasının okuyabileceğini hayal bile edemiyordu. Üstelik kim 13 yaşındaki bir kızın sorunlarıyla ilgilenirdi ki. Ancak Oranje radyosundaki Eğitim Bakanı Bolkenstein'ın konuşmasını dinledikten sonra fikirleri değişmişti. Bakan Alman işgali altındaki Hollanda halkının acılarına tanıklık eden her şeyin kamuoyuna açık haline getirileceğini söylüyordu ve Anne Frank savaş sonrasında yazacağı kitap için günlüğünü temel almaya karar verdi.

 '' Hepimiz yaşıyoruz ne için olduğunu bilmeden.''


KONUSU:


 Anne Frank ergenlik dönemine henüz girmiş asi ve akıllı bir kızdı. O çağdaki her çocuk gibi ailesiyle çeşitli problemler yaşıyordu. Okulda birçok kişiyle iyi anlaşıyordu ancak kendini bütünüyle anlatabileceği yakın bir arkadaşı yoktu. Kız kardeşi Margot ise onunla oldukça zıttı. İşte tam da bu sebeplerden günlük tutmaya karar vermiş, duygularını düşünceleri sevinçlerini hüzünlerini yazıya dökmüştü. Yazmak ona her zaman iyi hissettiriyordu. Tanrı'ya çoğu kez ona yazı yazabilme yeteneği verdiği için şükretmişti. Şimdi 1941 yılının yazında hayat onu olduğu noktadan çok uzaklara sürükleyecekti. Savaş şiddetini gitgide arttırıyordu ve Frank ailesi yaşamına saklanarak devam etmek zorundaydı. Üstelik yalnızca onlar değil Van Daan'lar(Van Pels) ve sonradan aralarına katılacak olan Bay Dussel(Fritz Pfeffer) da onlara eşlik edecekti. 
 Arka Ev onların sığınma yeriydi. Burada güvendelerdi ancak elbette uymaları gereken bazı kurallar vardı. Mümkün olduğunca sessiz kalmak zorundalardı. Dışarısıyla bağlantıları yok denecek kadar azdı. Miep ya da Bep onlara olup bitenleri anlatıyordu. Dışarı çıkmak şöyle dursun çoğu zaman alt kata inmek bile risk taşıyordu. 
 Anne Frank işlere yardım etmediği zamanlarda genellikle ders çalışıyor(özellikle tarih, fransızca,mitoloji), hikayeler yazıyor ve elbette günlüğüyle ilgileniyordu. Hatta ona bir isim bile koymuştu. Kitty onun kısa zamanda onun her şeyini anlatabileceği en yakın arkadaşı olmuştu. 
 Annesiyle tartışmalarının ardı arkası kesilmiyordu. Anne çoğu zaman gözyaşlarıyla yastığını ıslatarak uykuya dalıyordu. Peki bunların sorumlusu kimdi? Anne kendi hatalarını görebiliyordu. En azından daha iyi olmaya çalışıyordu. Ama annesi her şeyden onu sorumlu tutuyordu ve bu hiç adil değildi. O kesinlikle ileride annesi gibi bir anne olmayacaktı.
 Her gün birbirinin neredeyse aynısıydı. Anne daha ne kadar burada kalacaklarını bilmiyordu. Her şeyin bir an önce sonlanmasını dilemekten başka ellerinden bir şey gelmiyordu. Arka Ev'de kavgalar hiç bitiyordu. Van Daan'lar sürekli sorun çıkarıyordu ve Anne buralardan uzaklara gidebilmeyi çok istiyordu.
 Peter bu özlemi biraz da olsun bastıracaktı. Anne ve Peter arasındaki bağ giderek güçlenecekti. Ama hiçbir şey havayı koklamaktan daha güzel değildi. Özellikle de güzel bir mevsimde... Ve Anne bu olasılığa oldukça uzaktı.
 1 Ağustos 1944'te Anne Kitty'ye son mektubunu yazmıştı. Bundan 3 gün sonra ise Arka Ev polis baskınına uğradı. Ve 8 kişiden geriye sadece bu günlüğün yayımlanmasını sağlayan babası Otto Frank kaldı.

'' Öldükten sonra yaşamaya devam etmek istiyorum. ''





KİTAP HAKKINDA:

 Anne Frank hiçbir şeyden habersiz hayal kuruyordu. İleride önce bir gazeteci sonra ise başarılı bir yazar olacaktı. Yazmak ona bahşedilmiş en güzel şeylerden biriydi. Üstelik bu sayede kendisini ölümsüz kılacaktı. Ancak Anne Frank'ın bilmediği şey bunun bu kadar çabuk olabileceğiydi.
 Henüz 15 yaşında hayata gözlerini yumdu. O diğerlerinden şanslıydı belki de.2 yıl boyunca saklanabileceği bir yer bulmuştu kendine. Korkuyla yaşamak zordu elbette ve ölümü beklemek. Her şeye rağmen umut etmeyi bırakmıyordu çünkü eğer bırakırsa yaşayan bir ölüden farksız olmayacağını biliyordu. 
 Dışarıdakilere yardım edememek onu ve diğer 7 kişiyi derinden yaralıyordu kendilerine bile yardım edemezken. Anne bazen rüyalarında arkadaşlarını görüyor onların hayatta kalıp kalmadıklarından şüphe ediyordu. Peki neden o hâlâ yaşıyordu? Cevabı basitti onun yazacak çok şeyi vardı. 
 Açlığa zorda olsa dayanıyordu insan peki ya havasızlığa? Ne zamandır sokakta yürüyebilmenin hayalini kuruyordu, açan çiçeklerin kokusunu içine çekebilmeyi, tekrar okula gidebilmeyi. Daha kaç mevsim geçecekti sığınakta? Daha ne kadar devam edecekti bu zulüm? 


 Tüm dünyada okunan bu kitap bize savaşın ne denli kötü bir şey olduğunu acı bir tecrübeyle anlatmakta. 


SONSÖZ:

 Bütün bunların yaşanmamış olmasını ve Anne Frank'ın adını dünyaya kurguladığı muhteşem kitaplar sayesinde duyurmasını dilerdim. 
 Eğer o dönemde yaşananlara karşı meraklıysanız Anne Frank'in hüzünlü yaşamını konu alan belgeseli de izleyebilirsiniz.

                                            




1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...