Murat Turan ile Röportaj
Herkese merhaba. Bugün sizlerle Bin Yüz Beş kitabının yazarı Murat Turan ile gerçekleştirdiğim keyifli sohbeti paylaşıyorum.
Bundan birkaç hafta öncesinde kendisi benimle iletişime geçerek kitap hakkındaki düşüncelerimi önemsediğini belirtti. Murat Turan'a desteğinden ötürü çok teşekkür ederim.
Dilerseniz hiç vakit kaybetmeden röportajımıza geçelim.
Merhaba Murat Bey, öncelikle bana ve takipçilerime kitabınızı
okuma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bize biraz kendinizden
bahseder misiniz?
1976 Gaziantep doğumluyum. 1999’ da
Selçuk Üniversitesi Tarih Öğretmenliğini bitirdim ve o yıl Sakarya’da göreve
başladım. Macera, bilimkurgu filmleri ve aynı tarz romanları severim. Fotoğraf
ilgimi çeken bir başka uğraştır. Bu uğraşı daha disiplinli yapabilmek için
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık
bölümünü okudum. Bu bölüm, uzaktan eğitim olmasına rağmen bana çok şey kattı
diyebilirim.
Hala Sakarya’da ikamet etmekteyim. Yazarlık uğraşında
beni her zaman destekleyen bir eşe ve iki buçuk yaşında kız çocuğa sahibim.
Peki kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Çocukken
fıkra, hikaye, başlarına gelen olaylar yada gezdikleri yerleri uzun
uzadıya ustalıkla anlatan, arkadaşlarımı
gözlerdim. Kimi zaman anlattıklarında tutarsızlıklar yakalardım lakin o büyülü
ortamı bozmamak için herkes gibi susardım. Sonra romanlarla tanıştım.
Romanlarla o büyülü ortamın büyülü bir dünya olabileceğini gördüm. Konuşma,
anlatma konusunda kendime güvenim yoktu lakin yazma konusunda bir şansım olacağını
düşündüm ve lise yıllarında kısa hikayeler yazmaya başladım. Fakat bu ilk
çalışmalarım çok acemiceydi. Zamanla yazmanında bir disiplin olduğunu anladım
ve bu disiplinin kaidelerini öğrenmek için araştırma yapmaya başladım. Roman
yazma sanatı, nasıl yazmalı vb. türde bir çok kitap okudum. Sonra sevdiğim tür
olan polisiye ve tarihi romanlardan okuduklarımın kendimce planlarını çıkarttım. Ve sonunda Bin
Yüz Beş’i yazdım
Bin Yüz Beş’i yazmanızda tarih öğretmeni
olmanızın payı elbette büyük. Bunun yanı sıra nelerden ilham aldınız?
Filmlerden, romanlardan, tarihle ilgili kitaplardan ve her 3 Mayısta tarihle ilgili
internet sitelerinde ortaya atılan Fatih Sultan Mehmed öldü mü, öldürüldü mü? sorusundan diyebilirim. Osmanlı Tarihi ile ilgili akademik kitapları okumayı
severim. Bunlar içinde en ilgimi çeken İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Enver Ziya
Karal’ın Osmanlı Tarihi adlı eserini zaman buldukça okumaya çalışırım. Okurken
ilginç bulduğum yerleri not alırım. Bin Yüz Beş adlı romanın ilk ortaya çıkışı
sanırım bu kitabın II. Mehmed dönemi ile ilgili aldığım notlarda yer aldı.
Romanda
geçen temel olaylar gerçek. Şehzade Mustafa’nın ani ve sebepsiz ölümü,
sonrasında Veziriazam Mahmud Paşa'nın önce tutuklanması sonrasında idamı,
Hurufilerin Edirne Sarayındaki faaliyetleri ve idamla sonuçlanan akıbetleri,
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Avrupa Devletleriyle münasebet kurmak istemesi, Papanın
ona Lodovico isminde bir elçi göndermesi ve bu elçinin Avrupa'ya dönüşte
dolandırıcılık yapması…Tarihi gerçeklerden bazıları. Daha öncede dediğim gibi
Osmanlı'nın en bilinen padişahlarından biri olan Fatih Sultan Mehmed'in ellili
yaşlarda ölümü ile ilgili bugün bile farklı görüşler var. Kimi tarihçiler
nikris hastalığından öldüğünü söylerken, öldürüldüğünü söyleyenler arasındada
kimin öldürdüğü konusunda bir ittifak yoktur. Öldürüldüğünü söyleyenler bunu
Memlük, Venedik, Papalık gibi devletlerin yapmış olduğu görüşündedirler. Bunca
gerçek ve akedemik çevrelerce desteklenen görüş arasında bağ kuran Soterios
isimli Bizanslının günlüğü ve ardından gelişen olaylar ise benim hayal gücüm.
Bin Yüz Beş’i okurken ben kendi adıma kimi
zaman Google’da araştırma yapma gereği duydum.
Peki ya siz yazım aşamasında çeşitli kaynaklara başvurdunuz mu?
Tabiki. İlk
araştırmamda Taşköprülüzade, Aşıkpaşazade, Tursun Bey, Dukas, dönemi anlatan
önemli eserler olarak karşıma çıktı. Sakarya İl Halk Kütüphanesinden
bulabildiklerimi okuduktan sonra internette araştırma yaptım. İnternet büyük
bir bilgi yığınını önüme yığdı. Bunlar içinden birkaç kaynakta
doğruluyabildiğim bilgileri not ettim. Uzun zaman alan ancak benim gibi meraklı
biri için eğlenceli bir süreçti.
İtiraf etmeliyim ki kitabı uzunca bir süreye
yayarak, sindire sindire okudum. Kitabın yavaş ilerliyor olmasını yazım diline
mi yoksa konuya mı bağlıyorsunuz?
İkiside
olabilir. Geçmişte yaşanması muhtemel bir hikaye anlatıyorum ve kahramanların
bazıları gerçekten yaşamış insanlar; Fatih Sultan Mehmed, Mihailoğlu Gazi Ali
Bey, Veziriazam Mahmud Paşa gibi. Geçmiş denince insanın ilk aklına gelen kim
kimdi, ne zaman neler yaşanmıştı oluyor. Yani romanın dünyasında ayakta durmak,
yürüyebilmek için kendine bir zemin arıyor. Ayrıca ilk romanım, aklımda
geçenleri kağıda dökerken düşüncelerin akıcılığına uygun kelimeler bulamamış
olabilirim.
Kitabın
hitap ettiği belli bir kesim var mı yoksa herkes gönül rahatlığıyla okuyabilir
mi?
Roman
yazmak ile ilgili kitaplar okurken ilgimi çeken ve herkesçe desteklenmesede benim
aklıma yatan görüşe göre iki çeşit roman vardır. Bir insanın iç dünyasını
anlatan romanlar(Durum Romanları). İki, insanın hareketlerini anlatan
romanlar(Aksiyon Romanları). Romanım tarihi bir polisiye. Sanırım aksiyon
romanları sınıfına giriyor. Bu tarz romanları seven herkes tarafından
rahatlıkla okunabileceğini düşünüyorum.
İlk
kitabınız olan Bin Yüz Beş’i yazarken karşılaştığınız sorunlar oldu mu?
İki buçuk
yıl süren bir çalışma olduğu için elbette oldu. Bazen günde beş altı sayfa
yazarken bazen günlerce yazamadım. Olaylar bir yerde takıldı. Romanın
dünyasında yaprak kımıldamadı diyebilirim. Ayrıca ilk yazmaya başladığım yerden
ve plandan çok farklı bir yerde romanı bitirdiğim için çok zorlandım. ‘Bu iş
beni aştı. Toparlamamın imkanı yok.’ Dediğim zamanlar da oldu.
Aslında
en zor kısmı burasıydı. Yazdığım çalışmayı dört yayınevine gönderdim. İkisinden
çok nazik bir hayır cevabı aldım. İkisinden hala cevap alamadım. İnternette yaptığım
araştırmada bunun çok normal bir durum olduğunu gördüm. Bugün çok tanınan bir
kadın yazarın, yazarlıkta ilk yıllarını anlattığı videosunu izlediğimde ise
umudum tümden kırıldı. Sonra kişisel destekli yayıncıkla karşılaştım. Bazı
tereddütlerim vardı lakin eşimin desteklemesi ile ilk kitabımın basım aşamasına
geçmiş olduk.
Yazarlık yolunda hedefleriniz neler?
Tarihi
polisiyelere devam etmek ve anlatacağım hikâyelerle geçmişi daha elle tutulur
hale getirmek, bizim tarihimizle ilgisi
olmayan kişilerin de rahatlıkla okuyacağı
hikayeler yazmak istiyorum.
Yeni bir roman yazmayı planlıyor musunuz?
Evet. Akıncı
Subaşısı Mustafa yeni bir serüvene adım atacak.
“Başucu
kitaplarım” diyebileceğiniz, beğeniyle okuduğunuz kitaplar var mı?
Kızıltuğ(Abdullah Ziya Kozanoğlu), Siyah
Kan(Jean-Christophe Grange)
, Da Vinci
Şifresi(Dan Brown), Aklından Bir Sayı Tut(John Verdon) ve bu tarzlara pek
uymayan Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim(Joanne Greenberg)
Peki ya
hangi yazarları okumayı seviyorsunuz?
Abdullah
Ziya Kozanoğlu , Orhan Pamuk, Christophe Grange, Dan Brown, John Verdon
Şu anda okumakta olduğunuz kitap nedir?
John
Verdon -Şeytanı Uyandırma
Biraz da kitap dışında sohbet edelim ne
dersiniz. Bildiğim kadarıyla Ela adında dünyalar tatlısı bir kızınız var. Peki
çocuklara erken yaşta kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek adına
keşfettiğiniz yollar var mı?
Öğretmenlikte bir düstur vardır. ‘Söyleme göster’ Kitap okuyan ebeveynlerin
yanında büyüyen bir çocuk büyük ihtimalle kitap okuyacaktır. İki buçuk
yaşındaki kızım annesini kitap okurken gördüğünde hemen kendi resimli kitabını
bana yada annesine getirip ‘oku’ diyor. Sonra bir köşeye geçip kendi kendine
kitaptaki resimlerden anladığını sesli bir halde anlatıyor.
Sosyal medyanın okuma alışkanlığını sürekli
hale getirebilmesi açısından etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
İyi yada
kötü alışkanlıkların yayılmasında örnek almanın çok önemi olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medyada kitap okumanın keyifli halde sunulduğu fotoğrafların okuma alışkanlığına
katkısı bence çok büyük. Aynı fotoğraflarda sigara yada içkinin güzellikleri
anlatılsaydı durum ne olurdu sizce?
Son olarak sizin röportajımızı okuyanlara
söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Kitap…
Konu bütünlüğü olan derli toplu kitaplar için söylüyorum. Somut dünyamızı
hayalgücüyle, espirilerle, gerçeklerle, yalanlarla, kovalamacalarla ve
sayamayacağım daha bir sürü aksiyon ve
durumla zenginleştiren uzun anlatımlardır. İnşallah okuyanlar kitabımı bu derli
toplu kitaplar sınıfında görürler.
Sorularıma verdiğiniz samimi cevaplar için çok teşekkür ederim.
Öncelikle Murat beyi buradan tekrar tebrik etmek istiyorum. BİN YÜZ BEŞ le eşinin yanında staj yaptığım sırada tanıştım ve ilk okuyanlardan biri olmakla da gurur duyuyorum. :) kitap tarihimizde bilmediklerimizi akıcı ve eğlenceli bi dille bizlerle buluşturuyor. tavsiyem şudur ki muhakkak okumalı ve benim gibi ikinci kitabı sabırsızlıkla beklemeye başlamalısınız. sayılarımla...
YanıtlaSil